Sene bitimlerinde, aylardır köşede duran blog’umu açıp bir şeyler karalama dürtüm nedense canlanır, bunun temelde, kapanan yıla bir göz atma arzusundan kaynaklandığını düşünürdüm, ama muhakkak Aralık ayının hosting hizmetimin yenilenme dönemi olmasının – ve bunca parayı veriyorum, bari aktif kullanayım hissinin- de tetikleyici bir etkisi olduğunu düşünüyorum. (Spoiler: Hosting her geçen sene giderek daha da pahalı bir hizmet haline gelmekte).
Tabi şaka bir yana, yeni yıl her yıl kapanış yazımda da tekrarladığım gibi, Türkiye’deki hayatımızı bırakıp Hollanda’ya taşınmamızın, hatta ASML’de işe başlayışımın, bununla beraber bir sürü olayın da otomatik olarak sene-i devriyesi oluyor. Zaten baktım da, bu “geçmiş yıl retrosu” işini iyiden iyiye gelenek haline getirmem daha çok Hollanda’ya taşındıktan sonra başladı galiba. İnsan alıştığı, bildiği şeyi bırakıp bir sürü değişimden geçince, geriye bakıp “ben naptım, neler geldi başıma, ne badireler atlattım” sorusunu daha çok sorma eğilimi gösteriyor. Bir de bunu web sayfam üzerinden bir yazıyla yaparak, o sene olan biten ilginçlikleri okuyucuyla paylaşmış olmayı hedefliyorum.
Neredeydik, Neredeyiz
Ocak 2020. İstifamı vermişim ilişiği kesmişim. Ankara Kentpark AVM’deki Samsonite’ta şöyle büyük sağlam bir bavul bakıyorum. Vizem hazırlanmış, biletlerim alınmış. Artık gün sayıyorum. Sonra sabahın köründe uçağa tek başıma binişim. Eindhoven’a inişim. O soğuk ve nemli havayı ilk içime çektiğim an.
Bu anlar, yaşadığım süre boyunca çok net hatırlayacağım ve çok özel anılar olacak.
4 sene yine her zaman dediğim gibi; bir açıdan bakarsan uzun bir süre, bir açıdan da küçük bir zaman dilimi. O zamana sığdırdıklarınla ölçülebilecek bir kavram bence.
Ama düşününce biz de bu 4 seneye epey bir şey sığdırdık, kim bilir belki bundan önceki hayatımızda 15 yılda vuku bulan değişimi 4 seneye sığdırdık. Hayatımız tepeden tırnağa değişti baktığımızda, her sene daha değişik şeyler öğrendik, her sene daha bir farklı deneyimler edindik. Ailemizin her bir ferdinin hayatındaki pivot noktaları, yaşadığımız ev, gittiğimiz okul, işyerimiz, ve tabi ki ailemizdeki kişi sayısı değişti.
Ama 2023, önceki 3 yıla göre bu değişikliklerin biraz daha azaldığı, stabilitenin biraz daha hayatımıza girdiği bir yıl oldu. Tabi yeni evimize, evde yeni ayaklanmış bir haydutla hayata, yeni bir dile alışmak da az iş değildi. Ekin bile bir sürü şey öğrendi, çok şeyle başa çıktı, çok güzel adapte oldu. Onunla ne kadar gurur duysak az.
Ediz bile çok büyüdü bu 1 senede -ki zaten bebek dediğin 1 sene gibi kısa bir sürede büyüyüşünü en net gözlemleyebildiğin canlı- o da ele avuca gelmeye, aramızda yürümeye başladı. Artık ablasıyla arasındaki bağ da materyalize olmaya başladı ki, izlerken insanın içini tarifsiz güzel duygularla dolduran görüntüler ortaya çıkmaya başladı.
Ortaya çıkardığınız iki canlının aralarındaki etkileşimi izleyip keyiflenmemek mümkün değil. Daha ileride neler yapacaklarını, başımıza ne çoraplar öreceklerini düşünüp meraklanıyoruz Özge’yle.
Ediz’in Kreşe Başlayışı ve Hastalıklar
Bu senenin hem Ediz hem ailenin geri kalanı için en önemli olaylarından biri, artık Ediz’in kreşe gitmeye başlamasıydı. Özge’nin bir noktada eninde sonunda çalışmaya döneceğini düşünerek, daha neredeyse Ediz doğmadan Korein için sıraya girmiştik.
Hollanda ve diğer civar Avrupa ülkelerinde hizmet ya da eğitimli personel gereksinimi olan sektörlerde bitmek tükenmek bilmeyen bir personel açığı var son senelerde, duymayan kalmamıştır herhalde. Bir şekilde Corona’dan sonra daha bir belirgin hale geldi, artık insanlar çalışmaktan mı vazgeçti noldu bilmiyorum özündeki sebebi. Ama neticede bu da örneğin kreş hizmeti için normalden daha uzun bekleme sıraları anlamına geliyor.
Ama biz Ekin de halen okul sonrası aktivite ve oyun için gittiği kurum olan Korein’e, Ediz için taa çok evvelden (1 sene kadar) yazarak sıra aldığımız için sıkıntı beklemiyorduk ve artık yavaş yavaş vadesi yaklaşmaya başladığında firmaya bu durumu hatırlattık, ama maalesef firmadan bize kontenjan ile ilgili olumsuz yanıt geldi. Evet bu tür hizmetlerde sıra çok, ama bu kadar uzun bir sıra olma ihtimali de olamaz diye düşündük. Özge firmaya net ve biraz ayarşinas bir mail döşedikten sonra Ediz’e bir yer ayarladılar. Yüksek ihtimalle kendi taraflarında yapılan bir hata ya da unutkanlık buna sebep oldu ama neyse ki bunu kendi içlerinde çözebildiler. Ediz’in kreşe gidememesi bizim için büyük bir sorun olurdu açıkçası. İşyerimde yeni doğan çocuğuna kreş bulamadığı için işe dönemeyen ve iznini uzatmak zorunda kalan bir arkadaşım var an itibariyle.
Bir de Ediz’in biraz hızlı ve biraz ayarsızca “ayaklanması” ona ev dışında enerjisini atabileceği, farklı aktiviteler yapabileceği bir ortam sunma gerekliliğini artırdı.
Neyse ki sorunlar halloldu ve Ediz 18 Eylül 2023 günü kreşe adım attı. Bu da bizim için çok büyük bir mihenk noktası çünkü 1 yılı aşkın süredir %100 oranında üstlendiğimiz çocuk bakım işini (harici bir yardım almadan), nihayet birileriyle paylaşma fırsatı bulduk. Ediz’in doğumundan itibaren geçen 1 sene, ikimiz için de oldukça yorucu ve zor bir seneydi. Benden daha çok da Özge için biraz nefes almak anlamına geliyordu bu olay.
Tabi ki bu sene Ediz’in de kreşe başlaması, Ekin’in zaten okulu derken, evde çeşit çeşit patojen festivali başladı. Özellikle yılın sonlarına doğru bi üst üste ateşli hastalıklar, nurtopu gibi bir koronavirüs, hemen arkasından daha kendimize gelemeden vuran grip, devamında sinüzit, öksürük, kusmuk derken şöyle güzel bi Mega-Kill yedik…
Şu an hepimizde 3-4 haftadır geçmeyen, artık vücudumuzun bir parçası haline gelen öksürük mevcut. Ama okuduğum kadarıyla bu sene çok fazla kişide bu geçmeyen öksürük durumu varmış, hatta öyle ki, Dude With Sign bile bu konuyu pankartına taşıdı geçen gün.
Söylenene göre 1-2 sene dışarı çıkmadık, patojenlere maruz kalmadık diye olmuş, antikorlar güncelliğini yitirmiş. Valla bilemiyorum, bu herhalde şimdiye kadarki en bol hastalıklı kıştı benim için. Hiç bu kadar üst üste hasta olmamışımdır. Boğaz ağrım 1 aydır geçmedi, artık kronik faranjite çevirdi muhtemelen. Zaten Covid de 2 sene önceki haline göre çok daha geliştirmiş kendini kerata, daha ağır geçirdim bunu maalesef, ciğerlerim bu kadar kötü etkilenmemişti o zaman. Stamina falan vücudu terk etti, 2 kat merdiven çıkıp nefes nefese kalıyorum hala. Bilmiyorum ne zaman geçer tam olarak.
Bir de hani hasta olunca bi köşeye çekilip huzurla dinlenerek iyileşme rutini maalesef çocuklu bir evde çok mümkün olmuyor. Özgeyle sırayla düşüyoruz ve hangimiz düştüyse diğeri için 1v2 azılı bir combat başlıyor. Bu da iyileşme sürecini en azından ebeveynler için iki katına çıkarıyor. İcabında kendi hastalığını unutup çocukların hastalığına çare bulmaya çalışırken ya da evde durmaktan (tatil dönemi) sıkılan bebeleri eğlerken buluyorsun kendini.
Yine de bir şekilde atlattık/atlatıyoruz ve hayatımıza devam ediyoruz. Ediz kreşe oldukça alıştı, Ekin üçüncü (aslında bizim sisteme göre 1.) sınıfta, hayatından pek memnun, okumayı, yazmayı öğreniyor. Artık büyüdüm havalarında.
Hatırlıyorum onun yaşlarında ben de kendimi artık büyüdüm, adam oldum triplerinde bulurdum sıklıkla. Özellikle ilkokul ikinci sınıfa geçtiğimde “off ne biçim büyüdüm ya resmen 8 yaşındayım” diye düşünmüştüm kendi kendime. Çocuk zihni çok güzel ve saf bir zihin.
Ekin’in okul hayatı oldukça iyi gidiyor. Okulu seviyor, okuma yazmayı öğrenmeye çok hevesli, arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle arası iyi. Bizi bu anlamda hiç üzmüyor tatlı böceğim (onun da başka marifetleri var…).
Renovasyon, Yeşil Enerji Dönüşümü, Ustalık Dönemi
2022, Ukrayna’da başlayan savaşla beraber bildiğiniz üzere enerji güvenliği ve doğalgaz fiyatları açısından tüm Avrupa’da sıkıntılı bir yıldı. Ardından gelen süreçte herkes öyle ya da böyle kendince önlemler almaya çalıştı. O yüzden ben de enine boyuna düşünerek ve dikkatle planlayarak, evimizi enerji verimli ve sürdürülebilir bir ev haline getirmek, Energy Label’da da en az 2 kademe atlamak için bu yıl epey bir proje hayata geçirdim.
Öncelikle Şubat ayında ön kapımız ve bazı pencereler değişti. Burada şöyle enteresan bir detay vermek isterim. 2022 yaz aylarında eski doğramalara sahip bir ön kapı ve bazı pencerelerimizi değiştirmek için, Eindhoven’da pek küçük olmayan bir pencere firmasına gittik, fiyat aldık. Ardından ölçüler alındı vesaire sipariş verdik ama montaj tarihini 7 (evet yedi) ay sonrasına verdikleri için kışın ortasına denk geldi bu tadilat. Yani normalde aslında Ağustos civarı gibi uygulanmasını hedeflemiştik. Dolayısıyla Şubat’ın ortasında kapısız penceresiz 1 gün geçirdi çocuk çoluk. Evin içindeki toz toprak da cabası.
Ama neticede güzel bir ön kapımız ve iyi yalıtımlı pencerelerimiz oldu.
Sağdaki daha küçük olan kapı, sayaçların bulunduğu dolap. En sağdaki küçük gri kutu ise bir teslimat kutusu. Bunu da bir komşudan gördüm ve çok akıllıca geldi, hemen ben de alıp taktım. Eğer evde değilseniz ve bir teslimat için geldilerse, paketi getiren kişi bu kutuyu açıp içine paketinizi bırakıp üstündeki kilite basıyor. Siz gelip anahtarla kilidi açıp paketinizi alıyorsunuz.
Bu işlerin hemen ardından son zamanların popi konularından biri ile ilgili bir proje başlattım: Hibrit Isı Pompası.
Evi satın aldığımızda eski bir doğalgaz kombisi takılıydı. Bunu değiştirmek zaten zaruriydi. O sıralarda da hala birçok kişi ısı pompasını konuşsa da, çevremdekilerle konuştuğumda bu ürünün verimliliği ve standart bir gaz kombisine kıyasla ne kadar randımanlı ısınma sağlayabildiği ile ilgili kararsızlardı. Bendeniz direkt araştırmaya ve fiyat almaya başladım bile. Kararsızlık hallerini pek sevmem.
Zaten evimizin çatısına önceki yıl evi alır almaz 9 adet güneş paneli taktırmıştım. Bunlar da zaten bizim normal şartlarda tükettiğimizin üzerinde bir üretim kapasitesine sahip. Bunu da bilerek bu şekilde seçmiştim zaten, elektrikli araba, ısı pompası, işte ne bileyim doğalgazlı ocak yerine elektrikli ocak gibi dönüşümler için ek bir kapasite olsun diye. Amaç en nihayetinde gaz sayacını kaldırtmak benim için.
Neticede bu ekstra üretilen enerjiyle doğalgaz yerine elektrikle evi daha ekonomik ve daha sürdürülebilir şekilde ısıtmak aklıma yattı. Econic diye bir firma ile bir süre görüştüm. Farklı marka ve modellerin kombinasyonlarıyla ilgili fikir aldım. Sonuçta hesabı kitabı yaptığımda bu yatırımın makul bir sürede kendini ödeyeceği açıktı. Ayrıca gaz fiyatlarındaki dalgalanmalardan ve sonlu bir kaynağa muhtaç yaşamaktan muafiyet de cabası. Bilmeyenler için, bu tür yatırımlara Hollanda’da büyük oranda da devlet ödeneği (Subsidie) bulunuyor. Evinizin enerji verimliliği için yaptığınız her ödemenin geri alınabilir bir kısmı var. Örneğin güneş panelleri için yaptığım yatırımın büyük kısmını devletten geri almıştım. Aynısı ısı pompası ya da diğer yatırımlar için geçerli.
Isı pompası çok güzel oldu, endişelerimin aksine hemen hemen sıfır gürültü ile tertemiz bir şekilde tüm evi ısıtabiliyor. Mesela yağlı bir radyatörle bir odayı ısıtabileceğiniz enerjiyle tüm evi ısıtıyor.
Çalışma verimliliği Hollanda gibi aşırı uçta sıcaklıkların nadiren görüldüğü bir iklim için de ideal. Ha, olur da sıcaklık anormal düşerse, (verimliliğinin artık %100’ün altına düştüğü -8/-10 C gibi sıcaklıklarda) gaz kombisi tık diye görevi devralıp evi ısıtmaya devam ediyor, onun dışında %100 elektrikle ısınmış oluyorsunuz. Bu doğalgaz backup kombisini elektrikli kombi ile ileride değiştirmek de mümkün. O zaman artık kendinizi gaz grid’inden koparmış oluyorsunuz.
Tabi ısı pompası gibi bir cihaz için evinizin yalıtımının da daha kuvvetli olması gerekiyor. Bu yüzden de ön kapıdan tut pencerelere, dış cephe yalıtımından çatı izolasyonuna kadar bir sürü kalemde de paralelde iyileştirme yapmak gerekiyor. Biz neyse ki bir iki kalemi halletmiş bulunuyorduk zaten. Ama o esnada da hala dış cephe için “duvar arası boşluk izolasyonu” (Spouwmuurisolatie) firması bakıyordum.
Ben bu izolasyon için de bir firmadan teklif aldım, ısı pompası takıldıktan 1 ay sonra da duvar arası izolasyon köpüğü sıkılması için geldiler.
Hollanda’da evlerin en dışındaki tuğlalar ile iç duvarı arasında bir boşluk bulunuyor, bu da sanırım zamanında doğal bir ısı yalıtım metodu olarak uygulanmış, bazılarında taş yünü koymuşlar, ama sağlığa zararlı olduğu anlaşılınca bu uygulama geri çekilmiş. Şimdilerde bu boşluğu ısı yalıtımı açısından efektif bir köpük malzeme ile doldurmak yaygın.
İzolasyon işi de izlemesi çok eğlenceli bir şey, evin dış cephesinde düzenli aralıklarla bir sürü delik açıp buradan bu özel köpüğü içeri basıyorlar. Bu tüm duvar içine yayılarak bir yalıtım katmanı oluşturuyor. Hatta atıyorum evin içinde duvara açılan büyük bir havalandırma deliği falan varsa geçmiş olsun, orası da köpükle doluyor. O yüzden köpüğü basmadan önce her deliğin kapanması gerek. Bizim bir tane havalandırma nozulu o şekilde doldu, materyal donduktan sonra elle tekrar kazmak zorunda kaldım haha.
Bu icraatle beraber enerji dönüşümü yatırımlarımız en azından bu senelik sona erdi. İleride çatı izolasyonunu yenileme ile tekrar devam edeceğiz muhtemelen. Ama şu an için eve yaptığım yatırımlardan ziyadesiyle memnunum ve geleceğe yönelik büyük bir adım olduğunu düşünüyorum. Örneğin geçen seneki Aralık ayı enerji (gaz + elektrik) faturamızla bu senekine bakınca ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz.
Tabi geçen seneki birim fiyatlar şimdiye göre biraz daha yüksekti, ama yine de tüketim miktarlarına bakınca da hibrit ısı pompasının verimliliği görülüyor. Güneş panelleri yıllık 3.2 MWh civarı bir üretimle aşağı yukarı kışın harcadığım elektriği çıkarıyor. Hoş, saldering yakında kaldırılacak olsa da bir şekilde bu enerjiyi depolama veya şebekeye geri satma yoluyla hala kâra geçmek mümkün.
Güneş paneli meraklıları için özetleyeyim: “Saldering” ya da diğer adıyla “Net Metering” uygulaması güneş enerjisi kullanan evlerin, bir fatura dönemi (1 yıl) boyunca ürettiği ve şebekeye gönderdiği tüm elektrikten, yine aynı dönemde kullandığı elektriğin düşülmesi (mahsuplaşma) metodu. Hollanda’da şu anda bu uygulama aktif, yani örneğin ben hangi zamanda ne kadar enerji ürettiğimden bağımsız 1 sene boyunca şebekeye yolladığım elektrikten, salt tüketimimi düşünce çıkan meblağı ödüyorum aslında sadece.
Bu durum güneş paneli olan kişiler için çok avantajlı olsa da, şebekeye getirilen ekstra yük nedeniyle ve bunun maliyetini hem güneş paneli olan hem olmayan vatandaş ödediği için adil olmadığı kanısına varıldı ve uygulamanın kaldırılması için mecliste bir önerge çıktı. Senato’dan da onay alırsa, Net Metering Scheme, 2025’ten başlayarak azala azala bitecek. 2031’den sonra mahsuplaşma mümkün olmasa da, yerine enerji depolama çözümleri (akü) için yine devlet ödenekleri, ya da normalde aldığınızdan daha düşük bir rate’te (vergisiz) şebekeye bu enerjiyi yollayıp parasını almak mümkün olacak.
Bu icraatleri gerçekleştirdikten sonra, evin Energy Label’ını tekrar ölçtürmek için bir uzman çağırdım. Bu uzman gelip yapılan işlerin belgelerine, evin içine dışına sağına soluna baktıktan sonra bir rapor sunuyor. Bu raporun bir kopyası da hatta belediyeye gönderiliyor ve veritabanına yazılıyor. Biz evi satın aldığımızda Energy Label’ı C idi.
Bu icraatleri gerçekleştirdikten sonra gelen raporda bunun A+ seviyesine çıktığı yazıyordu.
Bu durum sadece kağıt üzerinde bir figür değil, size bir finansal getirisi de var. Ev kredisini çektiğimiz bankaya bu durumu bildirdiğimizde, yasa gereği ev kredisinin faizinde indirim uyguladılar. Yani aylık krediye ödediğimiz meblağda indirim oldu. Ne kadar güzel değil mi.
Ustalık Dönemi İcraatlerimiz
Bunların dışında ben kendim de evde bir dizi tadilata giriştim, arka/ön kapıya hareket sensörü ve güvenlik kamerası takılması, eskiyen hava nozullarının yenilenmesi, kirli çatı oluklarının temizlenmesi, ısıtma sisteminin ve radyatörlerin bakımı (bu baya 2-3 ay süren ve çok yorucu bir çabaydı), üç kata da 1 Gbit Wi-Fi Access Point çekilmesi, küçük elektrik/sıhhi tesisat iyileştirmeleri gibi. Backlog’um neredeyse hiç boş kalmadı bütün sene, her haftasonu başka bir icraat, her haftasonu bir Praxis (yapı market) ziyareti. Sonuç olarak yapılan işlerin hepsi evimiz için. Ve netice itibariyle ev yeni yapılmış bir ev olmadığı ve büyük bir bahçesi olduğu için maintenance cost‘unu baştan kabul edeceksiniz.
Bunun bir göstergesi olarak, toolkit’im son 1-2 senede o kadar büyüdü ki. Yaprak üfleme makinası, elektrikli dal budayıcı, ağaç testeresi, türlü türlü alyen, makine yağları, elektrik teçhizatı, sıhhi tesisat gereçleri vesaire.
Bir de parkelerin temizlenip zımpara/cilalanması işine giriştim ve bunun için de bir zımpara cihazı aldım ama daha sonradan bu işin beni ve küçük el zımparamı aştığını fark edip bir firma aracılığıyla sistre cila için anlaştım.
Şimdi sırada basınçlı su makinesi kiralayıp bahçedeki taşları ve karoları temizleme girişimim var. Bu da insanı çok tatmin eden bir temizlik biçimi. Yosun, zamanla taşların üstünün siyah renk almasına sebep oluyor. Basınçlı suyla bir geçiyorsunuz bembeyaz bir taş ortaya çıkıyor. Tatmin edici.
Düşünüyorum, bundan 6-7 sene böyle şeylerle hiç uğraşmazdım, ustasını arardım gelir yapardı. Ama ne zaman insanın kendi evi oluyor, o zaman biraz bu işleri öğrenmek arzusu içine giriyor. Esasında elimin ilk gerçek anlamda tornavida çekiç tuttuğu yer askerlikti. Bu noktadan sonra bu işleri pekâla yapabildiğimi fark etmemle beraber bunun daha büyük bir keyif olduğunu öğrenmem benim ellerimi daha sık bu işlere bulaştırmaya teşvik etti. Tabi bunların üzerine Hollanda’da tadilat işlerinin Türkiye’ye göre çok daha maliyetli olması da var. Maliyeti de geçtim, basit bir elektrik tesisatı işi için bir teknisyen bulmak, ondan makul bir süreye randevu almak, işi düzgün güzel yapması gibi parametreler de var. O nedenle kesinlikle beni aşan işler (özel alet edevat, ekspertiz veya tek başına yapılması fazla uzun sürecek işler) dışında muhakkak kendim en azından deniyorum. Koca evi kendim boyadım neticesinde, kolay olmadı veya mükemmel bir işçilik çıkmadı, ama makul ölçüde iyi bir iş yaptığımı düşünüyorum. İkincide çok daha mükemmele yakın yapabileceğim de ayrı bir konu.
Vaardigheid In De Nederlandse Taal
Baktığımda, 2023 dil öğrenimi açısından da sıçrama yaşadığım bir yıl oldu. Dil öğrenmeye olan motivasyonum zaten genel olarak yüksek. Kendi kendime epey bir şey öğrendim fakat seviyeme uygun güzel bir kurs bulmakta zorlanıyordum. Her şeyden önce uzaktan kurs mantığını hiç sevmediğim için fiziksel bir lokasyonda gerçekleşecek bir kurs en büyük ihtiyacımdı.
Baktım kurs bulamıyorum, ben de bu senenin başlarında coLanguage diye bir hizmet üzerinden bir öğretmen bularak oradan uzaktan bire bir konuşma kursuna başladım. Birkaç ay çok iyi gitti bu kurs, çok iyi bir hoca (Elvira) bulduğumu düşünüyorum bu hizmet üzerinden. Bana Hollanda dilinin inceliklerini canlı konuşma üzerinden öğreterek büyük bir ilerleme kaydetmemi sağladı, ve benim uzaktan kurs önyargımı da biraz azalttı.
Ama hala bir yandan şöyle iyi bir kurs arayışıma devam ediyordum, ki nihayetinde 6 ay önce başvurduğum ve seviye tespit sınavına girdiğim Taalkracht’tan, Mayıs itibariyle bir gruba yerleştirildiğim haberini aldım. Bu gerçekten bu sene başıma gelen önemli ve güzel olaylardan biri. Hem evimize epey yakın bir lokasyonda hem iyi ve deneyimli bir öğretmenle, hem de ücretsiz olan bu kurs, benim dil gelişimimde ihtiyaç duyduğum fırlatma rampasının ta kendisiydi. Bu kursa hala devam ediyorum ve oldukça memnunum.
Gözleriniz inek öğrenci görsün. Lisans boyunca şöyle ders çalışmışlığın var mı derseniz belki bir, belki iki kez. Ama insan doğal olarak merak ettiği şeyleri daha bir hevesle, kendiliğinden bir gazla öğreniyor.
Askerde de başıma benzer bir olay gelmiştir, beni gayri ihtiyari (Excel biliyorum diye) seçtikleri kısımda yaptığım işlerden nefret ediyordum, çay getir götür, bilgisayarda veri gir falan gibi. Hani askere gelmişim ama veri giriyorum, çay götürüyorum. Bu mu yani askerlik diye düşünüyordum. Baktılar ben rahat durmuyorum ve sürekli şikayet ediyorum, bana dediler, iyi kendine bir kısım seç. Ben de Silah Bakım kısmını seçtim. O günden sonra gözler bir nefer gördü; gerekirse istirahatımdan feragat edip, kâh bakım tablasını açıp tüm tüfekleri söküp temizleyip topluyorum, kâh elimde vileda kademeyi siliyorum, kâh elimde çekiç murç fayans kırıyorum. Ve bu kısa dönem askerliği “Üstün Hizmet Belgesi” ile tamamladım bu süreç sonunda. Beni doğru yere koy, Tuncay Şanlı gibi çalışırım. Yabancı dil de benim için öyle, yeni bir dil öğrenmek, onu uygun yerde kullanmak, farklı bir dünya ile iletişim kurabilmek bana keyif veriyor.
Seviyem A2’den B1’e doğru sarkıyor şu an tahminimce, ama hala bazen konuşulanları anlamakta zorluk çekiyorum ne hikmetse. Nedense birçok kişinin zorlandığı kısım konuşma, ama ben görece çok rahat konuşabiliyorken, karşıdaki kişiyi anlamakta zorlanıyorum. Ya kulaklarımda ya da beynimde bir hardware bug var muhtemelen. O yüzden bol bol Dutch televizyası izlemek, podcast’ler, mümkün olduğunca insanlarla diyaloğa girmek gibi yöntemlerle bu becerimi de ileri taşımaya çalışıyorum. Sonuçta karşıdakinin söylediğini anlamadığınız sürece konuşabiliyor olmanın pek anlamı yok.
Hani bu dil öğreniminde sinüzoidal bir ilerleyiş vardır ya. Biraz ilerlersiniz biraz gerilediğinizi hissedersiniz, bazen yerinizde sayarsınız, bazen bir atılım yaşarsınız falan. Bunların sizi durdurmasına izin vermemek lazım. Ha bu arada Inburgeringsexamen grubundaki tüm dil sınavlarını (KNM hariç 4 sınavı) da verdiğimi eklemek isterim bu sene. Sadece KNM kaldı, onu en sona bıraktım. Sonuçta 1 senemiz kaldı, bu sınavları şimdiden hazırlayıp kenara koydum.
Not: Halihazırda bir işi olan bizim gibi Kennismigrant’lar, ONA sınavından muaf.
Darısı tüm natüralize olmayı amaçlayan expatların başına.
Yaz Tatili
Bu sene bir çılgınlık yapalım, hazır Özge de çalışmıyorken ve Ediz’le zaten çok fazla sağa sola gezme imkanı bulamıyorken, toplu bir izin kullanıp (5 buçuk hafta kadar) tüm Ağustos’u Küçükkuyu’da geçirelim dedik. Özge’lerin yazlığının yakınında bir de ev kiraladık, Ankara’daki aile bireylerinin de farklı zaman dilimlerinde bu eve gelip kalması neticesinde tek destinasyonda birçok kişiyle görüşme, vakit geçirme imkanımız oldu. Özellikle Ekin için harika bir yaz tatiliydi, bir o evde bir bu evde kaldı, tüm aile fertleri ve akrabalarla bol bol vakit geçirdi, bolca (ama çok bolca) yüzdü ve bir o kadar da dondurma yedi. Ediz de tabi ki iki evi de dağıtma peşindeydi, ona da hoş bir değişiklik oldu. Hayatımda ilk defa Çanakkale’yi gördüm, Edremit oto sanayi’yi ziyaret ettim, hakiki bir 5 haftalık yoğunlaştırılmış Türkiye paketi oldu benim için.
Burada şunu söylemek zorundayım ki, Türkiye’yi çoğunlukla oradaki tanıdığım insanları ve anılarımın geçtiği yerleri görme nedeniyle özlediğimi fark ettim, belki bir de iklimi. Onun dışında Türkiye benim için bir yer ya da yaşam anlamında artık fazla bir özlem ifade etmiyor. Bu 5 haftalık tatil bunu tekrar, iyice anlamama sebep oldu. Sizde güzel anılar canlandıran şeylerden geriye kalanlar, eski travmalarınızı ve bazı kararları neden aldığınızı size hatırlatarak bir kez daha hüzünle karışık bir öfkeye itiyor sizi. Üzülerek söylemeliyim ki Türk insanı son zamanlarda yaşadığı ekonomik çalkantıların da neticesi olarak daha da hırçınlaşmış, birbirine daha da mesafeli hale gelmiş. Birden fazla kez dolandırılmaya çalışıldım, eski “sırama kaynak olan mı var şu an” anksiyetelerim hortladı, etrafta çöp görmekten içim şişti, trafikte zaten ya sabır çekerek ilerledim hep. Adeta simülasyonda ben de simülasyonun bir parçası olmak için çaba sarf ettim. Ama bu 5 haftanın sonunda yorulmuş ve yerimi düzenimi özlemiş buldum kendimi. “gurulu dözenimiz var yöğenim” dedikleri buymuş demek. Simülasyondaki herkese samimiyetimle bol sabır diliyorum.
Tabi Türkiye konusu açılmışken, bu sene olan olaylar arasında bir de büyük bir facia vardı maalesef. Sanki geçtiğimiz 2-3 senede ülkenin başına gelenler, pandemisi, ekonomik krizi şusu busu yetmiyormuş gibi bir de doğa ana vurdu üstüne. Benim kendi akrabalarımın dahi aralarında olduğu birçok insan hayatını yitirdi, birçoğu evsiz kaldı, buradan ne yapabiliriz diye dört dönerek kimin neye ihtiyacı varsa elimizden ne geliyorsa göndermeye çalıştık. Ama böyle bir yarayı sarmak o kadar kolay bir iş değil, bunu ancak orada olup bu faciayı yaşayanlar bilebilir. Hollanda’dan epey yüksek miktarlarda para toplandı, hatta ASML bire bir matching bağış kampanyası başlattı, Karsu televizyonda büyük bir kampanya yürüttü ve buradan da epey bir para/malzeme toplandı. Tek arzumuz bu yaraların hem uzun hem kısa vadede bir an önce iyileşmesi. Bu olay, bana çocukken yaşadığım 19 Ağustos depremini ve bunun bana yaşattığı kalıcı yaraları hatırlattı. 19 Ağustos ve özellikle de arkasından gelen 12 Kasım depreminde yaşadığım korkuları tekrar hatırladım. İnsanın gerçekten doğa karşısındaki en çaresiz anlarından birisi. Umarım depremin Türkiye’nin acı bir gerçeği olduğunun farkına bir an önce varılır ve olabildiğince bu ülkeyi ve insanlarını depremden korumanın yolları uygulamaya konulur.
Marathon Eindhoven 2023
Bu sene başka bir büyük achievement ise hayatımda ilk defa Yarı Maraton koşmuş olmam. Her sene 10k koşmaktan sıkılmış ve yeni bir challenge ararken bir anlık gazla kaydolduğum Marathon Eindhoven 21.1 kilometre koşusunu makul bir sürede bitirerek kendim için önemli bir limiti zorladığımı güzel bir başarıya imza attığımı hissediyorum. Ekin’ciğim de bu sene ilk defa bir koşuya katılarak (Mini Maraton 1.2 km) hayatındaki ilk spor madalyasını kazandı 🙂
Hatta bu sene komşularımız falan bizi desteğe gelmiş hep, Ekin de tüm sınıfıyla beraber koştular. Hem verimli, hem de çok eğlenceli bir etkinlikti.
Koşunun kendisi zor geçti çünkü hedeflediğim kadar hazırlandığımı söyleyemem. Hatta bir ara dizimden dolayı koşamayacağımı düşünmeye başlamıştım. Şirket doktoruna gidip yardım istedim falan. Ama neticede, insan yapabileceğine inanınca sonrası bir şekilde geliyor. Bu, klişe bir cümle gibi kulağa gelse de, bu tür “çelınc”ların temel handikapı kafada başlıyor. Eğer o işin sonunu görebileceğinizi kafanızda canlandırabiliyorsanız, ve “haydi bitiriyoruz” diyerek işe girişiyorsanız, yüksek ihtimalle o işi bitiriyorsunuz.
10 km pace’imin epey altında koşsam da kazasız belasız sakatlıksız bitirdim. Koşudan sonra telef olmuştum ama kendimi böyle aştığım için de aşırı derecede mutluydum.
Artık 10 km koşma gibi bir şey benim için bitti. Eğer koşacaksam yarı maraton.
Hollanda’daki İlk Sahne Deneyimi
Bu sene aynı zamanda müzik anlamında sürpriz bir hediye getirdi bana. Ankara’da Lemur Satan ile beraber sahnelediğimiz We Will Rock You müzikalinden tanıştığımız Mine ile, onların Maastricht’te kurduğu rock gruplarına (Extra Medium) acil davulcu aranıyordu. 1 hafta sonra konserleri olduğunu, davulcularının konserde çalamayacağını ve onlarla beraber sahneye çıkıp çıkamayacağımı sordu Mine. Aslında neredeyse öylesine sordu ama ben tabi ki Çelınc Akseptıd düğmesine bastım. Birkaç gün boyunca baya her şeyi bırakıp şarkılara yardırdım, Cumartesi 1-2 saatlik bir prova yaptık, ve müteakip Pazartesi günü Maastricht Muziekgieterij’de sahneye çıktık.
Benim için mükemmel bir deneyim, ve keyifli bir anıydı. Buradan tekrar beni misafir ettikleri, ve grubun davulunu emanet ettikleri için teşekkür ederim. Hepsi iyi müzisyenlerdi ve sahnenin tozunu attığımızı düşünüyorum.
Van Gogh’un Köyü (Nuenen)
Yılın güzel bir bitirişi de Burak’ın bize sürpriz yaparak Aralık ayında yaptığı ziyaretti. Hep beraber bizim de uzun zamandır gitmek isteyip gidemediğimiz Van Gogh köyünü ziyarete Nuenen’a gittik. Burası, küçücük bir kasaba ama yerde gökte Van Gogh’tan izler var. Zaten sokakların ve caddelerin isimlerinin %90’ı Van Gogh.
Gitmişken müzeye de girelim dedik. Ekin müzeyi ve eserleri çok beğendi. Hatta daha sonra Van Gogh’un Yıldızlı Gece eserini yaptılar annesiyle beraber.
Ekin, resim konusuna hayli ilgili. İleride belki bir meslek olarak seçer mi diye bile merak ediyoruz. Bu tür müze ziyaretleri de onu bu anlamda beslediği için çok yararlı. Hayatımızın son 1-2 senesinde çok fazla sağa sola gidemesek de bundan sonra Ekin’le biraz daha çeşitli ve kaliteli aktiviteler yapmak istiyorum 2024’te.
Onun dışında Burak’la Köln’e Pipo dükkanı ziyaret etmeye gittik. Evet Pipo dükkanı ziyaret etmeye… Dükkan çok enteresan bir dükkan çıktı ama, Burak’ın niye burayı her sene ziyarete geldiğini anladım.
Yılın Kapanışı
Tabi ki yılın kapanışında yine havai fişek terörü vardı. Biz de bu sene artık boş durmadık ve ufak da olsa anarşinin ucundan tutalım dedik 😀
Anarşinin büyüğü tabi yine 12’yi vurmaya yakın başladı. Sokak yine savaş alanına döndü, ana dörtyolun oraya kamp kuran birkaç sayko, yolu trafiğe kapatıp topçu bataryasını harekete geçirdiler.
Onun dışında bu senenin sonunu hasta tamamlayarak geleneği bozmadım 😀 Ekin, gece yarısına kadar uyanık kalıp havai fişekleri seyretme challenge’ı denedi ama 10 buçuk civarı salonda sızdığı için yatağına taşıdım. Her sene yarım saat daha uzun dayanıyor, bu mantıkla 10 yaşında falan havai fişekleri dünya gözüyle görür.
Saat 12’yi vurduğunda Özge ile çaylarımızı tokuşturup, televizyonda (bu sefer geleneği bozarak Acun ile değil) NPO3 televizyasının Muziekfeest’iyle 2024’e giriş yaptık. Sanırım sahnede Emma Heesters vardı.
Acaba Ediz havai fişek seslerinden uyanır mı dedik (zira tam onun camın önünde atıyorlardı) ama ne hikmetse uyanmadı. Yani bu bebeklerin işine gelince yere tüy düştü diye uyanması, istediğinde ise dışarıda gerçek bir çatışma sesi varken bile uyuması enteresan.
Özet
2023’ü özetlemek gerekirse yine oldukça aktif bir yıldı. Bir sürü icraat, hareket, bereket ve tabi ki de çalışmaaağk, çalışmaağk, çalışmaaağk.
Geneline bakarsak ise 10 üzerinden 6 falan veriyorum bu yıla. Yani ben 2023’ten razıyım, kötü şeyler de oldu elbet, ama iyi şeyler de olmadı değil, hem kişisel anlamda hem küresel anlamda. Belki de bilmiyorum, bundan önceki seneler (2020’den başlayarak) o kadar kötüydü ki 2023 görece iyi kaldı. Yani küresel bir salgın, evden çıkma yasağı, yanı başınızda savaş çıkması, ekonomik kriz gibi bir şey olmaması yılın iyi olması için yeterli olmuş da olabilir.
Ama bence bu sene, 2020 ile birlikte başlayan zor birkaç yılın daha iyiye gitmeye başladığı yıl olabilir, bilmiyorum. Umarım birkaç yıl sonra dönüp bu yazdığımı okuyup “pftüh, şom ağzına senin” demem kendi kendime.
Optimistik olmak her zaman iyidir, realist olmayla çelişmediği sürece…
(Geleneksel ağaç önü pozumuzu, bu seneliğine Ediz’in vahşet eğilimi nedeniyle küçük ağacımız önünde yapmak durumunda kaldık…)
Herkese iyi bir yıl dileriz. En önce sağlıkla ve sonralıkla huzurla. Geri kalan her şey tırı vırı.
0 yorum